Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’nde gözden ırak bir dükkandan kahve kokusu yayılmaya başlar. Binlerce yıldır insanoğlunun bildiği kahvenin kokusundan farklı bir şeyler vardır bu kahvede. Büyülü kentin sokaklarından gelen bin bir çeşni ile şenlenen, ufacık bir fincanda kahvenin olanca gücünü taşıyan bir kahve çıkar ortaya.
Yan dükkan, caddenin karşısı derken; sabahçısı akşamcısı ayrı keşfeder bu büyüyü. Dükkanı saran nefis koku dilden dile anlatılır, diyardan diyara ulaşır. Denir ki, “Burada pişen kahve öyle bir efsunlu kahve ki, öyle yoğun bir köpüğü var ki, üzerinde Mandabatmaz!”
İstiklal Caddesi otomobillerden kurtulur. Tramvayını kaybeder, geri kazanır. Sinemalar, pastaneler yıkılır ama Mandabatmaz hep yerindedir, her sabah aynı saatten her akşam aynı saate dek yüzlerce fincan kahve servis edilir küçücük ocaktan dışarıdaki üç-beş masaya. Dünyanın en iyi Türk kahvesi unvanını, hiç konuşulmadan çoktan kazanmıştır.